26 August 2009

Werner Herzog ayakkabısını yerken...


Son buluşmamızda, “Letzte Worte” gibi minik bir cevherle Herzog’a giriş yaptık madem, bu hafta sonu onun sinemasına ve belgesel bakışına yoğunlaşalım diyorum. Belgeselle bağını her zaman korumuş olan, özellikle son on yılda yaptığı filmlerin neredeyse dörtte üçü belgesel olan komple bir sinemacı, Werner Herzog… Son izlemede Uğur Hoca’nın dediği gibi, dünyanın hangi köşesinde ilgi çekici bir konu varsa kamerasını sırtlanıp oraya giden ve oradan illa ki orijinal bir film çıkarmayı başaran, dünya sinemasının en nevi şahsına münhasır, dahası en “çılgın” (belki de “çatlak” demeli) dahilerinden biri…

Herzog, ayrıca sinema tarihinde herhalde üzerine en çok film yapılmış yönetmenlerden biridir. Bunlardan en matrak olanını, “Werner Herzog Ayakkabısını Yiyor” adlı Les Blank imzalı kısa belgeseli baştan sona izleyip diğerlerine şöyle bir göz atabiliriz. Birkaç öneri:

* Werner Herzog Eats His Shoe (1980, 20 dk.) - Les Blank

Bu muzip filmde, tam da başlığın söylediği şeyi, Herzog’un kendi ayakkabısını pişirip yemesini izliyoruz… Herzog henüz öğrenciyken

tanıdığı ve sonradan belgesel sinemanın usta isimleri arasına girecek olan Errol Morris’i film yapmaya teşvik eder. Çello çalmaktan kitap yazmaya kadar pek çok işe bulaşmış olan, belli bir alana bir türlü yoğunlaşamayan Morris’le bir de bahis tutuşur: “Gerçi bunu başaracağından kuşkuluyum, ama sen ilk filmini çekip bitirirsen ben de ayakkabımı yiyeceğim!” Sonunda Morris 1978’de ilk filmi “Gates of Heaven”ı çekmeyi başarır. Herzog da söz verdiği gibi, tanıklar huzurunda ayakkabısını pişirip afiyetle yer! “Film yapmak isteyip de bir yerden başlamaya bir türlü cesaret edemeyenleri” teşvik etmek üzere, bu işi sahnede seyircilerin huzurunda yapıyor. Morris’in filminin galasından önce tencerede bol soğan ve sarımsakla pişirdiği ayakkabısını mideye indirirken, bir yandan konukların sinema ile ilgili sorularını yanıtlıyor… Bana sorarsanız, sinemacılık mesleği üzerine yapılmış en iyi belgesellerden biri. (Diğeri, yine Les Blank’ın imzasını taşıyan aşağıdaki film.)

* Burden of Dreams (1982, 95 dk.) – Les Blank

Sinema yapan ya da yapmayı aklından geçiren herkesin izlemesi gereken filmler listesinin en başında (en azından, “Visions of Light”ın hemen ardından) anılacak bir film. Herzog’un başyapıtlarından olan “Fitzcarraldo”yu neler pahasına ve ne tür zorlukları göğüsleyerek bitirebildiğinin hikayesi… Aynı zamanda sinema ile ego ilişkisinin, bazen “bu kadarına değer mi?” dedirten yönetmen inadının çıplak resmi... Tekrar etmek pahasına söyleyelim: “Film çekme” eylemi üzerine yapılmış en etkileyici belgesellerden biri, belki de birincisi… Film biraz uzun, 95 dakika, ama en azından birkaç kısa bölüm izleyebiliriz. Böylece, ileride başka filmlerini de birlikte izlemeyi arzu ettiğimiz Amerikan belgesel sinemasının en yaratıcı isimlerinden Les Blank’in dünyasına da girmiş oluruz.

* Little Dieter Needs to Fly (1997, 80 dk.) – Werner Herzog

Sadece Herzog’un değil, belgesel sinema tarihinin de gizli cevherlerinden biri. Herzog’un çok sevdiği türden bir karakterin, tutkusunun peşinden cesaretle giden bir adamın öyküsü. En büyük tutkusu uçmak olan fakat bunun bedelini inanılmaz bir hayat yaşayarak ödeyen Dieter Dengler adlı bir adamın öyküsü bu. Film boyunca, Dieter’in bu delice tutkusunu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sağ çıkışını, yokluk içinde geçen çocukluğunu, Amerika’ya göç edişini, ABD hava filosunda pilot olarak katıldığı Vietnam savaşı sırasında Laos’ta esir düşüp hapse atılmasını, oradan kurtulmasını, vs. inanması güç detaylar ve anekdotlarla anlatıyor.

Herzog’un 2006 yılında “Rescue Dawn” adıyla kurmaca versiyonunu da çektiği bu belgeselin dilerseniz tamamını, ama en azından giriş kısmını izleyip yönetmenin burada yaptığı mizansen oyunlarını tartışabiliriz…Vakit kalırsa, 'Ramazan münasebetiyle' belki Herzog'un “Pilgrimage” adlı 2001 tarihli 21 dk.'lık belgeselini de izleriz.

Ne yazık ki bu hafta da mekan sorunumuz baki… (Sergi açılış hazırlıkları nedeniyle, bu cumartesi galeri müsait değil.) Buluşma mekanımızı en kısa sürede netleştirip bildireceğiz.

2 comments:

  1. ben bir önceki Herzog faslına yetişemedim, bu gösterime kesin katılırım. Rescue dawn gayet güzel bir teklif gibi duruyor. görüyorum ve arttırıyorum; bir de bunuel olsa fena olmaz sanki :)

    ReplyDelete
  2. bunuel'i biz burada pek sevmeyiz. :)
    şaka bir yana, belgesel yapmadığı sürece başımızın üstünde yeri var!
    bu arada, yanlış anlaşılma olmasın: "Rescue Dawn"ı değil, ona kaynaklık eden belgeseli, yani "Little Dieter..."ı izleyeceğiz.

    ReplyDelete